Bir Gencin Hatıraları-3
- haddizatında dergi
- 19 Eki
- 2 dakikada okunur
Kantindeki kalabalıktan uzaklaşıp sınıfa girdiğinde, içerisi neredeyse boştu. Sıraların arasından geçerken pencereden dışarı baktı. Güneşin sarı ışıkları okul bahçesindeki ağaçların yapraklarına vuruyordu. İçinde bir huzur hissi yerine garip bir sıkışma vardı.
Bir süredir kendini ne ailesine ne arkadaşlarına ait hissediyordu. Sanki ortada kalmıştı, iki dünyanın arasında, kendi yerini bulamadan.
Ders boyunca öğretmenin sesi uzaklardan geliyormuş gibi dinledi. “Hayat dediğin seçimlerden ibarettir.” diyordu öğretmen. O an bu cümle gencin zihnine kazındı.
Gerçekten de bir seçim yapma zamanı gelmişti. Ailesinin ona çizdiği sakin, kurallı yolu mu seçecekti, yoksa arkadaşlarının renkli ama karmaşık dünyasına mı karışacaktı?
O akşam eve döndüğünde annesi her zamanki gibi onu güler yüzle karşıladı.
-Yorgun musun oğlum? Çay koyayım mı?
-Yok anne, istemem.
Ses tonu bile onu şaşırttı. Kendi sesinde yabancı bir sertlik hissetti.
Odaya geçtiğinde bilgisayar ekranı adeta onu çağırıyordu. Arkadaşları çevrimiçiydi. “Turnuva var, gelmezsen efsane bir maçı kaçırırsın!” yazıyordu mesajda.
Elini fareye götürdü. Bir anda annesinin örgüsünü hatırladı sonra. Televizyonun karşısında sessizce örerken bile huzur veren o ritmik sesi… Ve bir yanda o dinginlik, diğer yanda içini gıdıklayan bir özgürlük isteği...
Kulaklığını taktı. Oyun başladı. Dakikalar ilerledikçe zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Sanki bir girdabın içine çekilmiş gibiydi. Tam o sırada kapı aralandı. Annesi sessizce içeri girdi, hiçbir şey demeden masanın üzerindeki su bardağını aldı. Sadece bir anlık göz göze geldiler. Kadının gözlerinde ne öfke vardı, ne kırgınlık… Sadece derin bir yorgunluk.
O bakış, gencin içine işledi. Kalbi sıkıştı. Oyundaki sesler birden uzaklaştı, elleri klavyenin üzerinde dondu kaldı. Bir şeylerin yanlış gittiğini hissetti.
Ertesi sabah kahvaltı masasında kimse konuşmuyordu. Annesi sessizdi, babası gazeteye gömülmüştü. Genç, boğazındaki düğümü yutkundu.
-Anne… dün gece için… diye başladı, ama cümle yarım kaldı. Annesi başını kaldırdı, hafifçe gülümsedi:
-Tamam oğlum, önemli değil. Yeter ki sen kendini kaybetme.
O an, gencin içinden bir şeyler koptu. Annesinin affediciliği, bir tokat gibi çarpmıştı yüzüne. Belki de gerçekten kendini kaybediyordu. Ama aslında niyeti bu defa kendini bulmaktı.
Aysel GÜR

Yorumlar